İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) 17’nci Kent Lokantası’nı Silivri Alibey Mahallesi’nde açtı. Açılış öncesinde İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ile Silivri Belediye Başkanı Bora Balcıoğlu, vatandaşlara hitap etti.
“Kent lokantalarımız, 17 noktada bugüne kadar 5 milyon insanımızı misafir etti” diyen İmamoğlu, vatandaşların “Cumhurbaşkanı İmamoğlu” tezahüratları eşliğinde konuştu. ANKA’nın haberine göre İmamoğlu şunları söyledi:
KENT LOKANTALARI MEGA PROJE: Kent lokantası kavramı, bugün ülkemizin, insanlarımızın yaşadığı sorunların çözümüne ışık tutmak, çözümüne merkez olmak, hissedilmesini sağlamak ve sorunun çözümü için yetkili olan, sorumlu olan insanların daha fazla kendilerini işine adaması adına bir mega projedir. Kent Lokantası niye mega projedir? Bugün toplumumuzun her yönüyle yaşadığı sıkıntılar net. Emeklinin, öğrencinin, dar gelirlinin, işsizin, iş arayanın, üniversitesini bitirmiş ama işe girememiş milyonların, bütün bu insanlarımız için onurlu yaşam adına, millete ait olanın millete verildiği bir mekanizmanın net, somut göstergesidir kent lokantası. Onun için çok değerli, onun için mega proje.
RANT YOK: Bugün 17’cisini burada açarken, bakın kent lokantasında neleri yapıyoruz? Kent lokantalarımızda kadınlar çalışıyor. Sadece kadınlar çalışıyor. Dolayısıyla kadın istihdamına muazzam bir gösterge, muazzam bir merkez haline gelen bir simgesel yönü var. Bu kapıdan içeri girdiğinizde, orada rant yok. Burada bir rant yok. Rantçılık yok. Partizanlık hiç yok. Bu kapıdan giren her insan, şöyle giriyor, diyor ki; ‘Bana ait olanı almaya geldim. Benim bugün bu ülkede hakkım yeniyor.’ İyi yönetilemeyen bir ekonomi, iyi yönetilemeyen bir gelir dağılımı, şeffaf olunmayan bir süreç ve bunun altında ezilen toplumun büyük bir kısmı bu kapıdan içeri girerken diyor ki; ‘İstanbul Büyükşehir Belediyesi vesile oldu. Ben, hakkımı almaya geldim kardeşim. Bugün ülkeyi yönetenler hakkımı yiyor. Ama bu kapıdan içeri giriyorum, İstanbul Büyükşehir Belediyesi bana hakkımı veriyor. Hem de paramı vererek hakkımı alıyorum onurlu bir biçimde.’ O bakımdan kent lokantası, emeklinin onurudur. Kent lokantası, öğrencinin onurudur. Kent lokantası, işsizin onurudur. Bugün bu canım coğrafyada, dünyada zenginliğin konuşulması gereken bu güzel Türkiye Cumhuriyeti devletinde yoksulluğa mahkum edilen on milyarlarca yurttaşın hakkını almaya geldiği yerdir kent lokantası. Onun için çok değerli.
BİR KİŞİNİN BİR GÜNDEMİ VAR: Hakkınızı almaya geldiğiniz burada, biz de size hakkınızı bir nebze sunabiliyorsak, ‘Bize ne mutlu’ dediğimiz anları yaşıyoruz. Bu güzel ülkede, çok güzel anlar yaşayabiliriz. Ama ne yazık ki her gün, her saat onur kırıcı, insanlarımızın umudunu yerle bir eden, hakkın-hukukun çiğnendiği, insanların itibarlarının zedelendiği, adaletin yok sayıldığı, yargının ne yazık ki birilerinin silahı gibi kullanılması yönünde çalışmaların yapıldığı her gün, İstanbul’da birisinin, bir kişinin bir gündemi var. O da ne biliyor musunuz? Ekrem İmamoğlu.
İLK TALİMATLARINI EKREM İMAMOĞLU ÜZERİNDEN VERİYOR: O kişiyi biliyorsunuz değil mi? Ben de diyorum ki, ‘Yahu Allah aşkına; bu memleketin onlarca derdi var, onlarca sıkıntısı var. Sen bunlarla ilgilenmiyorsun, bu sorunları çözmek için… Ekonomi, adalet, işsizlik, işsizlik, istihdam, mülakatı kaldırmak, sağlık, eğitim, çevre… Yani o kadar konu var ki… Deprem bölgesinde verdiğiniz ama yerine getiremediğiniz sözler, birçok konu… Bunlarla ilgilenmeyip, muhtemelen gece yatıyor rüyasında Ekrem İmamoğlu, sabah kalkıyor Ekrem İmamoğlu. Güne başlarken ilk talimatlarını Ekrem İmamoğlu üzerinden veriyor. Böyle yapıyor. Bunu görüyorum, hissediyorum, yaşıyorum.
ADALETLİ BİR TÜRKİYE: Size bir şey söyleyeyim mi sevgili hemşehrilerim? Ekrem İmamoğlu çok sevdiği, hayran kaldığı güzel Silivri’den şunu söylüyor. Bu ülkeye şunu vaat ediyor. Bu ülkeye, bu güzel insanlara şunu vadediyoruz: Biz bu memlekette öyle adil, insanların birbirini sevdiği, o denli güzel bir huzur ortamını, öyle büyük bir zenginlik vadediyoruz ki, bu ülkenin her insanının hak ettiği, kent lokantasına sadece keyif kahvesi içmeye geleceği günleri bu insanlara vadediyor. Adaletli bir Türkiye vaat ediyor. O adaletli Türkiye’de herkesin yargı önünde, hukuka uygun bir şekilde hesap vereceği bir ortamı da vadediyor. Kimsenin hakkının yenmediği bir ortamı vadediyor. Kimsenin hukukunun çiğnenmediği bir ortam vadediyor. Vaat ettiğimiz o gün ve o ortam, sizi bile koruyacak, sizin bile geleceğinizi koruyacak. Onun için Türkiye Cumhuriyeti devletinin bekası ve geleceği için ben diyorum ki; artık yönetemiyorsun. Bu milletin nasıl ki burada coşkuyla bir kent lokantasında hakkını almaya geldiğini görüyorsun ya; bu millet heyecanla hakkını alacağı sandığı da bekliyor sandığı da.
A PARTİSİ, B PARTİSİ DEMEYİZ: Hizmetlerimize devam ediyoruz. İstanbul’umuza, belki de on yıllarca yaşamadığı bir 6 yılı yaşattık, yaşatmaya devam ediyoruz. Silivri, daha düne kadar başka bir siyasi partinin yönetimindeydi beş yıl boyunca. Hiç ayırt etmedi bu kardeşiniz, hiç. Şimdi sevgili kardeşim Bora Başkanımız, burada çok güzel işler yapıyor sizlerin desteğiyle, ona teşekkür ediyorum. Ama yine ayırt etmiyoruz. Biz niçin ayırt etmiyoruz biliyor musunuz? Biz, makamda sevgili Bora Başkan’ın ya da başka bir partilinin, belediye başkanının kim olmasına bakmayız. Biz o koltuğa baktığımızda kimi görüyoruz biliyor musun? Silivrileri görüyoruz. A partisi, B partisi demeyiz. Nasıl o gün hizmetimizi yaptıysak, bugün de yapmaya devam ediyoruz. Ama bu arkadaş, bu dönemin yöneticileri meseleye şöyle bakıyor: Ekrem İmamoğlu o partiden; ona bakma. Bu, bu partiden; her şeyi ver. Hem de usulsüz ver. Yargı mı? Buna usulsüz uygula, siyaset yasağı ver!
BEŞİ BİR YERDE OLDU: Yahu beş tane dava, beşinden… Hani beşi bir yerde oldu. Beşinden bir dava değil, davanın A’sı çıkmaz. Uydurma. Gülecekler bu davalara 5 yıl, 6 yıl sonra herkes. Size bir şey söyleyeyim; bugün o partiye oy vermiş, cumhurbaşkanını seçmiş o insanlar bile bu davaları gördükçe gülüyorlar. Ben buradan diyorum ki; bu davaları izleyen, seyreden, bakan, bugün cumhurbaşkanına oy vermiş ve seçmiş AK Parti’de görev yapan insanlar, böyle bir olay, böyle bir sorgulama, böyle bir yargılama, böyle bir dava, usulsüz, yok adı ahmak davasıymış… Düşünsenize; tesadüfe bak, 20’nin üstünde, benimle ilgili ve ilişkili davalara bilirkişi atanan… Böyle adrese teslim olmaz. Usulsüzlüklerini tespit eden ben, oradan yargılanıyorum. Onun hakkında suç duyurusunda bulunan ben, ama onunla ilgili hiçbir işlem yapılmıyor. Bu ve buna benzer usulsüzlükler üzerinden bana dava açarken, o söylediğim bu partide, iktidarın partisinde yöneticilik yapan insanlar, cumhurbaşkanına oy veren insanlar, bu söylediğim olaylar kendi başına geldiğinde çoluğunun, çocuğunun, kardeşinin, babasının, abisinin başına geldiğinde, aynı şeyi benim gibi hissederler mi hissetmezler mi? Bunu düşünsünler, bunu düşünsünler… Bu adaletsizliği ve vicdansızlığı, ben önce cumhurbaşkanına oy verenlerin vicdanına emanet ediyorum, onların vicdanına.
YALAN SÖYLEYENİ DOKUZ KÖYDEN KOVARLAR: Bu yurdum insanının vicdan ve adalet duygusuna ben aşığım. O demokrasi aşkına, ben aşığım. Çünkü ben, o insanların demokrasiye, adalete olan inancıyla bugün görevimi yapıyorum. Elimden seçimin alınmasına rağmen, İstanbullulara hizmet etmemin net sebebi, siz kıymetli yurttaşlarımızın adalet duygusudur, adalet. Vicdanıdır. Bütün İstanbulluların ve bütün milletimin adalet duygusuna ve vicdanına aşığım. Bundan sonra ben diyorum ki, bu yolculukta -dün söyledim- efendim hani neymiş? ‘Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar!’ Bunu söyleyeyim, böyle bir atasözü yok; yalan. Değiştirdim: Bu ülkede, bu canım topraklarda, bu cennet vatanda, Mustafa Kemal Atatürk’ün emaneti Türkiye Cumhuriyeti’nin içinde bulunan 86 milyon insanımızın yaşadığı bu topraklarda net bir atasözü var: Bu ülkede yalan söyleyeni dokuz köyden kovarlar, yalan söyleyeni. Anneler burada, güzel anneler burada; benim annemin bana doğduğum günden itibaren ilk duyduğum sözü: Oğlum yalan söyleme. Her anne öyle demez mi oğluna? ‘Evladım yalan söyleme’ demez mi? Onun için bize yalan söylemeyin kardeşim. Ne yapıyorsanız mertçe yapın, mertçe mücadele edin.
SEN DE MERTÇE MÜCADELE ET: Mertçe mücadelenin yerine neresi biliyor musun? Aha burası, aha bu meydan, Silivri. Mertçe mücadelenin şekli ne biliyor musun? Kent lokantası açmak. Biz onu yapıyoruz. Sen de bizimle mertçe mücadele et. Onun da yeri sandıktır. Biz seni sandığa her gün davet edeceğiz, her gün. Her gün davet edeceğiz. Niye biliyor musun? Millet hakkını senden de alacak, millet yaşadığı bu zorlukların hesabını senden de soracak. Nerede? Demokrasinin kutsal hazinesi o sandıkta, sandıkta. Vatandaşla sandığın arasına kimse girmez. Pırlanta gibi kalbi ve zihniyle eliyle gider, oyunu atar. Onun için o sandıkta hesap sorulacak. Milletimiz hesap sormaya hazır mı? Vallahi biz de bir milim geri adım atmadan, ‘tam yol ileri’ deyip, sizin bu gücünüzle yola çıkacağız. Yolumuz açık olsun. Kent lokantamız hayırlı olsun. Sizlerin parasının sizlere verildiği bu güzel mekanlar, sizinle daha güzel günler olsun.
(ANKA HABER AJANSI)
More Stories
İzmir’de Lise Öğrencilerinden Sabahattin Ali Paneli
Polis Ekipleri Sokak Hayvanlarını Unutmadı
Kar Yağışı Ağrı ve Erzincan’da Zor Anlar Yaşattı